Kapı kilidinin hızlıca açıldığını duyuyorum. Anahtarlarını şıngırdatması… Alelacele içeri girmesi.. Terlik giymeyip, çıplak topuklarını yere vurarak nefes nefese holde yürümesi… Kötü haber geliyor hissediyorum. Dizüstü bilgisayarımı kanepenin üzerine bırakıp ayakta karşılıyorum annemi. Hayrola anne kötü bir şey mi oldu, diyemeden başlıyor veryansına: “Kızım on beş dakika Hayriye hanım teyzenin çenesini çektim. Nesrin, oğlunun onlarca fotoğrafını koymuş feysbuka. Diyor ki Hayriye hanım, Nesrin’in arkadaşlarından bir senin kızın layk etmemiş torunumun fotoğrafını” Soluklanayım diye güm diye bırakıyor kendini kanepeye. Dizüstü bilgisayarımı zıplatıyor bu ani oturuşu. Senin o layk diyen ağzını yerim, demek istiyorum, ama o Nesrin denen orospuya olan sinirim bu anın bütün şirinliğini siliyor. “Ya anne, banane Nesrin denen kıronun sümüklü oğlundan Allah aşkına? Küçükken sokakta ip atlamışlığımız var diye arkadaş listeme ekledim. Yoksa kaç senedir görmedim kızı, umrumda değil!” diye haykırıyorum. Annem yüksek olasılıkla şişmiş olan şah damarıma gözlerini dikip, parmak uçlarının avucunun üzerinde birleştiği elini aşağı yukarı sakince sallayarak “Kızım bak sonra ben işitiyorum. Nesrin senin koyduğun kedi köpek fotoğraflarını hep layk ediyormuş. Ne var sen de kibar olsan? Tamam bebeği sana şirin gelmeyebilir ama n’olur yani karşılık versen de layk etsen, incilerin mi dökülür?” diye iç geçiriyor. Ah ya, diyorum içimden, ‘Komşudan gelen tabak boş gönderilmez’ geleneğimizin sosyal medyadaki izdüşümü bu olsa gerek. “Ya anne, umrumda değil varisli Hayriye’nin kızı da, torunu da. Layk etmiyorum işte. Hem o Nesrin denen boşboğazın başka işi gücü yok da bunlara mı kafa yoruyor? Bunlarla uğraşacağına açıp dilbilgisi kitabına kafa yorsun. Liseden sonra kitap açmadığı belli. İlkokul cocuğu gibi yazıyor feysbukta” diye çirkefleşiyorum. “Aman” diyor annem “E n’olmuş yani. Fena mı oldu, bak liseden mezun oldu, evlendi, şimdi bebeği var. Sen de üniversiteyi bitirdin; iş yok güç yok, entelim diye bütün gün otun bokun fotoğrafını çekiyorsun.”
Nasıl da çabalamadan basabiliyor bamtelime… Tartışmak istemiyorum: “Rica ederim çıkar mısın odamdan?” “Çıkamam” diyor. İnsanı zıvanadan çıkartan rahat bir ses tonuyla “Tepeleme ütü var yapılacak” diyor. “Ya git, yandaki odada yap her zamanki gibi” diyorum. “Prizi bozuk o odanın” diyor. “Ayrıca, o kadar ricama karşın yine de layk etmezsen Hayriye hanımın torununu, yazıklar olsun sana”
Derin bir nefes alıyorum.
‘Don ve sütyenleri arka iplere mandalla da gözükmesin’ kuşağıyla dijital kuşak arasındaki kesişimde kendimi pek bir yıpranmış hissediyorum.