Sessiz Ev

Sessiz Ev

Karşı evlerde yanan mumlar gecenin zifiri karanlığında titreyerek parlıyorlardı. Çocuk, bir saatten fazladır salonun içinde fır dönüyor, ya koltuğa uzanıyor, ya da pencerenin önünde dikilip boş sokakları izliyordu. Birkaç dakika önce ışıklar gelmiş -hoppa diye ayaklanmasına fırsat kalmadan- geldiği gibi çat diye gidivermişti. “Aha da sinyali verdiler” diye sitem etmişti babası, “daha sabaha kadar gelmez cereyanlar.”

Pencereden bakmaktan sıkılıp koltuğuna geri dönerken orta sehpanın önünde durdu, dizlerinin üzerine çöküp suratını muma yaklaştırdı. Karanlığın tüm yükünü sırtında taşıyor, kambur yanıyordu zavallı. İşaret parmağını alevin üzerinde tutmaya çalıştı -kung fu filminde görmüştü; adam acıyı siliyordu beyninden. Saniye sürmedi parmağını emmesi. Annesi “Oğlum sen şaşırdın galiba, git otur yerine, dolanıp durma. Başım döndü ya” diye kızdı.

İkili koltukta boylu boyuna devrilip tavana dikti gözlerini. Babası karşı koltukta kaykılmış oturuyor; annesi elindeki gazeteyi mum ışığına doğru çevirmiş okumaya çalışıyordu bir gayret. Kardeşi ise tekli koltukta büzülmüş uyukluyordu. Karanlıkta böyle oturuyorlardı ailecek. Can sıkıntısı vardı evde. Sessizdi çok. Kimse konuşmuyordu. Tavanı aydınlığa boyuyor sonra hemen yitiyordu sokaktan geçen arabaların farları.

Babası birden doğruldu oturduğu yerde. “Öf yahu, sıkıldık böyle. Oğlum uzanıp bir açıver şu televizyonu da haberlere bakalım” dedi. Neşeliydi sesi. Çocuk verilen görevden hoşnut, yattığı yerden uzanıp televizyonun düğmesine bastı. Umduğu olmuyor, düğme içeri giriyor ama ses gelmiyordu. Bir tuhaftı, bir başkalık vardı bu durumda. Ağır sandığı kutuyu kaldırırken kolları boşa gidince de aynen böyle hissetmişti. Yine denedi. Olmadı.

“Fişi prizden çıkmıştır belki, bir bak” dedi babası. Alaycıydı sesi. Gülüyordu. Yine kandırmıştı.

Leave a Reply

%d bloggers like this: