Sadece Metrobüs

Sadece Metrobüs

26 Aralık 2019

Metrobüs durağındayım. Sabah saatleri zifiri bir karanlığın hükmünde. Niçin bu kadar erkenden gidiyorum işe? Ders yok, bir şey yok. Kaç sene olmuş, bak yedi seneyi aşkındır bu çileyi çekiyorum. Neyse işte 2020 senesine giriyoruz diyorum içimden. Vay be. Daha dün 2000 yılına girmemiş miydik? ‘Hayat kısa, kuşlar uçuyor’… Durduruyorum kafamın içinde yankılanan bu dizeyi. Bir dizenin bu kadar mı boku çıkarılır. Yani Cemal Süreya‘ya ait olmasa kimse tekrarlamaz. Bir duvar yazısı ya da basit bir gazetenin okuyuculardan gelenler köşesinde yer alan emekli bir albayın yazdığı bir şiirin dizesi kadar sıradan aslında. Neyse… 2020 senesi ! Rakam olarak görünüşü yinelemeli olduğundan mı, yoksa küçükken izlediğim bilim kurgu filmlerine konu olan uzak gelecekleri andırdığından mı bilinmez, beni karmakarışık hislere büründürüyor bu 2020 senesi.

O filmlerde ufak tefek kaprislerden, küçük ölçekli yaşamlarımızın alışılagelmiş sorunlarından arınmış ve kozmosun o zamanlar daha çözülemez sanılan sırlarına ermiş gibi betimlenen üstün insan ırkına yaraşır biçimde davranmamız gerekiyor gibi hissediyorum. Bunu düşünür düşünmez de nereden sökün ettiğini anlamadığım bir sorumluluk duygusu sarıp sarmalıyor bir anda beni. Bak işte daha dik duruyorum. İnceden bir gülümseme gelip oturuyor yüzüme. Daha dingin olduğumu ve her türlü zorluğa duygularımı karıştırmadan yaklaşabilme ve ağırbaşlılıkla çözüm bulabilme yetisini kazandığımı duyumsuyorum. Aydınlanmış bir yanım oluşuyor birkaç saniyeliğine. Kiraz ağaçlarının yeni açmış çiçekleriyle dolu dallarıyla örtülü açık pembe bir yolda yalınayak dolaşırken buluyorum kendimi. Uzaklardaki bir manastırdan gelen çan sesini duyabiliyorum. Sürdürülebilir bir mutluluk yöntemini bulmuş, bu mutluluğun sadece benim iç dünyamdan geldiğini artık iyice kanıksamış ve dış etkenlerin beni etkilemesine kesinlikle izin vermiyor bu diğer yanım. Bu arada sürdürülebilir ne demek lan? Bu kelime beni niye bu kadar kızdırıyor. Arkadaş sabahın bu saatinde niçin bu kadar kalabalık burası? Bu soğuk, yağmurlu ve karanlık hava beni fazlasıyla hüzünlendiriyor… diye düşünürken hemen durduruyorum kendimi. ‘Bekircim, güzelim, dış etkenlerin iç dünyanı etkilemesine engel oluyorduk hani?’ diye sevecen bir tavırla bana parmak sallıyor diğer yarım. Aferin bana. Nefes al…nefes ver…

34AS bize doğru yaklaşırken cep telefonumun hesap makinesiyle 2020’nin karekökünü hesaplıyorum. 44.9’muş, yaşıma da pek yakın, acaba ondan mı kendimi özellikle bu seneye daha ait hissediyorum… Daha sonlanmadan durduruyorum bu düşünce sürecini. ‘Kusura bakma ama Devlet Bahçeli hesapları bunlar canım benim’ diyor. ‘Rakamlar bir şey ifade etmiyor. Senin onlara yüklediğin anlamlar onları biçimliyor. Sen iyisi mi nefesini kontrol etmeye ve düşüncelerini sadece bu ana odaklamaya devam et. Aklına gelen düşünceleri sorgulama, sadece ortaya çıktıkça burada olduklarını onayla, bir yaprağın içine yerleştirip akıp durmakta olan hayali bir nehrin sularına usulca bırakıver. Bırak gitsinler. Boşalt düşüncelerini, sadece burada ol.’

Baş eğiyorum iç sesime. Ellerimle yüzümü ovuşturuyorum. Vahşi ve saldırmaya hazır bir aslanın terbiye edilince uysal bir kediye dönüşüp patilerini yalamasına benzetiyorum bu hareketi. Gülümsüyorum.

34AS geldi. Onca seneden sonra birisi akıl etti her kapının önüne denk gelecek şekilde dikey sarı çizgiler çizmeyi. Gerçi herkes kapıların nerede olacağını gözü kapalı kestirebiliyordu ama bak işte millet insan gibi sıraya giriyor artık… Bak bak dayıya bak, kenardan kenardan yaklaşıyor. Çakal seni. Sanırsın köyden kasabaya inen traktörün römorkuna binecek. Ben uyarsam mı acaba: ‘Dayı! Sıra var sıraaaaa!’ diye böğürsem mi? Geldi tam yanımda durdu bak. Kararımı verdim bile: Kapı açılır açılmaz omuzlayıp önce ben gireceğim. Bir şey derse de kızarım: ‘Bak orada sıra var sıra, ahırda mı büyüdün dayı?’

‘N’oluyor Bekir? Kendine gel rica edeceğim. Nefes, hani nefes? Hani buradalık, hani kozmos, hani 2020..?’

Kapı açılıyor o arada. Toparlıyorum kendimi. Beyefendiye bakıp ‘Buyrun lütfen’ diyorum. Bir şey demeden ceylan gibi sekerek içeri girip konuyor boş bir koltuğa. Gülümsüyorum yaşından beklenmeyen bu çevikliğe.

Kendimle gurur duyuyorum. ‘Herhalde yani’ diye umursamadan cevap veriyor. ‘2020’de böyle davranılır. Sen devam et canım: Nefes al nefes ver.’

10 Aralık 2019

O da ne? Boş bir koltuk… Karşımdaki “buyrun” diyor. (Soyları tükeniyor ama böyleleri de var). “Teşekkür ederim böyle iyiyim” diyorum (körüğe yaslanmışım, hayat güzel). Yanımda arkası dönük bir bayanın omzuna zarifçe dokunup dikkatini çekiyor ve gözümle boş koltuğu işaret ediyorum. Kulaklıkla müzik dinlediği için sesinin desibelini ayarlayamayıp “HAYIR TEŞEKKÜRLER !” diye bağırıyor. Ulan herkes bana bakıyor şimdi. Neyse. Durakta kapılar açılıyor. Ayakta duranların ortasında boş bir koltuk görüyor içeri girenler. Bir bize, bir koltuğa bakıp işkilleniyor ve oturmuyorlar. Öylece mahsun duruyor İETT’nin mavi kumaş kaplı, çirkin desenli demirbaşı.
Alıcı bulamıyoruz boş koltuğa.

3 Temmuz 2019

İş dönüşü metrobüsten çıkmış yürürken biraz ilerimde bir taksi durdu. İçinden bağırış çağırış sesleri duyuyorum. Ön cama güneş vuruyor ama görebildiğim kadarıyla yumruklar havada uçuşuyor ve şoför kafasını sola sağa oynatıyor. ‘Aha’ dedim ‘dalıyorlar şoföre’. Adımlarımı hızlandırıp yanında durdum taksinin. Bir baktım üçü arka koltuğa sıkışmış biri önde dört yaşlı amca ellerinde kağıt paralar birbirlerine ‘ölümü gör’, ‘hayır olmaz’ ‘ya sen buradan alsana şoför evladım’ diye bağırıyor ve diğerinin elini avuçlayıp kendi elindeki buruşuk parayı şoförün suratına suratına hoyratça itiyorlar.

Velhasıl çok ama çok garip bir ülke burası

22 Mayıs 2019

Sabah saat 7 a.m. Metrobüse gitmek için minibüse bindim. Yanımdaki kadın “şoför bey ışıkları geçtikten sonraki ikinci ağacın yanında indirir misiniz?” dedi. Yolcuların kulağında kulaklık olduğu için bir ben bir de şoför duydu bunu. Ben sırıttım, şoför sırıttı, kadın gayet ciddiydi. Neyse, adam durdu “buyrun ikinci ağaç…” dedi. Ulan ya kopuverdim zabahınan.

Aralık 19, 2018

Sabahın körü ve bu soğuk, rüzgarlı, yağmurlu ve karanlık havada yollardayız. Oysa Mecidiyeköy metrobüs çıkışındaki dilenci bile bugün işe gelmemiş, bize n’oluyor? Bilinmez bir misyonumuz mu var, ne bileyim herkes gizliden Mordor’a yüzük mü taşıyor orta dünyanın bekası için? Öyleyse ikinci kahvaltınızı aydınlık havada yapmanız dileğiyle Frodo Baggins kardeşlerim.

Kasım 26, 2018

Akşam saat 6:30, hava kararmış, pis bir yağmur -yağıyor mu, tükürüyor mu belli değil. Ters yüz olan, birbirine toslayan, onun bunun kafasına değdiren şemsiyelerin siyah örtüsü kaplamış Zincirlikuyu metrobüs durağını. Aktarma mı yapıyoruz cepheye mi gönderiliyoruz belli değil. Hınca hınç doluşuyor millet bir araca ve hunharca sürtündükçe ıslak montların çıkardığı gacur gucur sesler yankılanıyor aracın içinde. Camlar buğulu, içerisi havasız ve sıcak. Birbirine bağıranlar mı istersin, şemsiyelerden damlayan suların yerleri çamur etmesini mi istersin ya da istiflenmiş bir şekilde giderken köprünün ortasında trafiğin sıkışmasını mı? Herkes gergin, patlamaya hazır -lan zaten Pazartesi- bir kıvılcıma bakıyor patlama… Derken kesif bir osuruk kokusunu yayılıyor ortama. Plastik yanığı kokuyor sanki. Dayanılmaz. Sinirleri bozuluyor milletin, biri başlıyor gülmeye, sonra bir başkası, sonra herkes gülüyor. Bir Yeşilçam filminin klişe bir sahnesine benziyor artık ortam.
Bir osuruk birleştiriyor bizi.
Trafik açılıyor. Hayatımıza devam ediyoruz.

Kasım 23, 2018

Bu gece yolculuklarının varış noktası küçük bir sahil beldesinin otobüs garı da olabilirdi. Motelin serpilmesi yeni bitmiş bir sabah kahvaltısına da uzanabilirdi hatta. Ve hatta bavulu açmadan aradan zorlayarak mayo ve havlu çıkartıp yapılan kısacık bir sabah yüzmesine de erişebilirdi.
Ama gel gör ki soğuk ve karanlık bir ofiste bitiyor bu gece seyahatleri.
Efendim hayırlı Cumalar.

Nisan 10, 2018

Zincirlikuyu durağından şöyle toplama kampı stili kalabalıkta bir metrobüse bindim (itildim desek daha doğru ya neyse). Tutunacak yer yok; biliyorum araç hareket edince savrulacağım. Yaralı enik gibi etrafa bakarken amcanın biri “gel kardeşim paylaşalım” dedi gözleriyle tutunduğu halkayı göstererek. Neyse Boğaziçi köprüsünü elele geçtik. Sevgimiz paylaşa paylaşa büyüyor.

Aralık 18, 2017

Başka bir boyutta insanlar aydınlıkta işe gidip yine aydınlıkta işten dönüyorlar. Bu boyuttaysa gece yolculukları var, eşinin yanında uyumak varken elalemin adamının sası kokan omzuna yaslanmak var, ne bileyim yağmur var, güneşi ofiste doğdurup ofiste batırmak var. Bu boyut bizi öldürmüyor ama aksi gibi güçlendirmiyor da. Nalet bir uzay kesiti işte.

Şubat 23, 2017

Her durak anonsunda oturduğu koltukta kıpırdanıp etrafına sorar gözlerle enik gibi bakanlar var metrobüste. Yanında dikilip ‘şimdi inecek ben de halefi olacağım’ diye ümitlenirsin; ama inadına en son durakta inerler.

Gösterip de vermemenin İETT’cesi…

Aralık 13, 2016

Zincirlikuyu’da aktarma… Penguen nizamında yürümeye benzer devinimler yapan bir insan seli… soğuk, karanlık, rüzgarla birlikte surata vuran yağmur mu kar mı hala karar verememiş bir ıslaklık… İnsanların dudakları kıpır kıpır, ya üşüyorlar, ya da ‘inşallah burası Şehitlikuyu olmaz” duası okuyorlar. Lan sanki edebi bir başyapıtın en hüzünlü sahnesine koymuşlar bizi.

Kasım 2, 2016

Öyle manastırda kuş sesi dinleyerek, bodhi ağacının altında bağdaş kurarak, sonra, efendime söyleyeyim, kiraz ağaçları arasında dolanarak Nirvana’ya ulaşmak kolay. Sen gel bir de aksi istikamette giderken korna çalan minibüsler arasında, altı kişi aynı direğe tutunarak giderken metrobüste aydınlan. Hadi lan aydınlansana.

Eylül 27, 2016

‘Duracak’ yazısını yanık görüp yine de düğmeye basan adam var. Bir de bu adamın bastığını görüp arkasından iki üç kez daha düğmeye abanan adam da var.
Bu metrobüs denen gezici sirkte kimse kimseye güvenmiyor.

Eylül 16, 2016

İstanbul’a dönüş. Merhabalar.
Size de merhaba: Egzozu delik araba böğürtüsü, motosiklet gürlemesi, minibüs ve araba kornası, ters yola giren, gerekirse kaldırıma çıkan paketçi motosikletleri, emniyet kemeri girişini koltuğa gömen taksiciler, otobüs egzozundan çıkan kara duman, “lütfen bekleyiniz – şimdi karşıya geçebilirsiniz” komedi ikilisi, dar sokakları çıkmaz sokak yapan beton kamyonları, inşaatlardan çıkan toz bulutları, bitmeyen kaya matkabı sesleri, “ortada boş yer var, niye ilerlemiyorsunuz kardeşim” diyen klostrofobi bilmez terli adamlar, elinde torba kapıyla dönüp metrobüste kendine yer edinebilenler, çevreyolu kenarında servis bekleyenler, çıkışı kaçırınca otobanda geri viteste giden davarlar, geceleyin çocuk parklarında çilingir sofrası kuranlar, french balkonda ip gerip don fanila kurutanlar, yeşillik diye refüjde mangal yapanlar, sahile halı seren maceraperestler… Hepinize merhaba.

Ağustos 4, 2016

Sıcak ve nemli hava insanları bu zor zamanlarda birbirine bağlıyor. Terli terli, yapış yapış, kıllı ve kılsız kollar değip kenetleniyor. Bir oluyor, kocaman terli ve kıllı bir canavara dönüşüyoruz.

Ağustos 2, 2016

Evrim teorisi: Ters koltuğa binemeyen vatandaş eleniyor ve ayakta seyahat edip yok oluyor.

Temmuz 14, 2016

Resmi metrobüs şarkısı olsun: Ah bu koku, bu ten, bu dokunuş…

Temmuz 1, 2016

Hava sıcak. İnsanlar oruçlu ve sinirli. Ve bunlar metrobüse biniyorlar. Çok tehlikeli bir dönemden geçiyoruz.

Mayıs 7, 2016

Cumartesi sabah 7:30’ta metrobüsteki sessizliği hiçe sayıp erkek arkadaşına telefonda fırça atan kız…

Aferin, böyle böyle eğiteceksiniz bu hanzoları.

Nisan 29, 2016

Araba kullanan insanlar arasında bilinmeyen bir gerceği burada ifşa edelim. Efendim, parmağınızı burnunuza gömünce sihirli bir şekilde görünmez olmuyorsunuz. Biz sizi metrobüsten görebiliyoruz.

Nisan 22, 2016

Göt göte kalabalık metrobüse eşek kadar akordiyonla giren adamın enstrümanını çalmaya çalısması…

Bence bu ülkeyi Disney satın alsın.

Nisan 18, 2016

Dışarıya bakıyorum da hava süper, metrobüs yanmıyor filan… Bugünün tek falsosu Pazartesi olması sanırım. O da bir güne düzelir.

Nisan 16, 2018

Hafta içi trafik, hafta sonu trafik… Ne bileyim insan bazen keşke o gemiler karadan geçemeseydi diyor. Tövbe de ama diyor valla

Mart 21, 2016

Metrobüste herkes birbirini ölçüyor. Kalın paltolu ve sırt çantalı kişileri hoş karşılamıyoruz.

Şubat 29, 2016

“Yetersiz bakiye !!” diye ses çıkaran turnikeye “sus lan orospu” diye kızan adam var bu memlekette.

Aralık 4, 2015

Tıka basa kalabalık bir metrobüse giren son bir adam vardır hep. Kapanan kapıyla birlikte dönerek yerleşirler içeriye.

İşte o adam gibi kaygısız olmak istiyorum.

Mayıs 15, 2015

Metrobüste kendi evlerindeymişçesine rahat ve yüksek sesle telefonda konuşup hayatının her bir ayrıntısını fütursuzca anlatabilen insanlar var. İmreniyorum.

Mayıs 13, 2015

  1. cemre havaya, 2. cemre suya, 3. cemre karaya düşer.
  2. cemre de Türk halkının koltuk altına düşer.
  3. cemre baharı müjdelerken, 4. cemre ise sıcak ve terli bir yazı muştular.

Mart 5, 2015

Metrobüste aynı çember tutacağı aynı anda 3 kişi tutuyorsa buna threesome denir mi?

Ocak 12, 2015

Hava aydınlanmamakta ısrar ediyor. Yağmur yağsam mı yağmasam mı ikileminde. Yerlerde hain su tuzakları dolu. İnsanlar sessizce otobüslere doluşuyorlar. İşe değil toplama kampına gidiyorlar sanki. Kusmuk gibi bir Pazartesi diye bağırıyor simit ve açma satan amca.

Temmuz 17, 2014

Metrobüste oturacak yer buldum diye sevinmiştim. Yıldızlar sıralanmış ve kainat bana geçer puan vermişti. Yanımdaki kumaş pantolon ve kısa kollu gömlek giymeyi tercih eden dayı iki gündür sıcakta kapağı açık unutulmuş ve ter ile hazırlanmış beş turşu kavanozu gibi kokuyordu. Oturmam ile yerimden fırlamam bir oldu. Aynı anda da yaşlı bir hanım bana doğru ilerleyerek “Allah senden razı olsun evladım” diye dua etti. İstemeden de olsa sevap işledim.
Bekir: 1 Dayı: 0

Aralık 17, 2013

“İstanbul’un en çok nesini seviyorsunuz?”, diye sordular. Adam, “Trafiğini be abi. Trafiğini seviyorum” dedi. Sonra anayolda sıkışmış otomobillerin arasından iplik iplik yağmurun altında bağırarak devam etti: “Ok var, yay var. Ok var, yay var. Bebelere Pepe balonu var.”