Birinci Yaş

Bugün oğlum Emre’nin birinci yaş günü. Günün anlamına değinecek birkaç şey yazmak istedim ama dağarcığımdaki üç beş çelimsiz sözcükle kurulan cümleler konunun ağırlığını kaldıramayınca biraz ağlak bir metin oldu. Hemen sildim çünkü komik olsun istiyordum. Tekrar tekrar yazdım ve sildim, başaramadım. Bir sürü şey demek istiyordum aslında. Bulaşıcı bir gülüşü var diyecektim örneğin. Nasıl uyuşmuş…

Continue reading

Dönüşüm

1 Ağustos günü vefat etmişti babam. 20 sene geçmiş ardından. Üzüntüye değil, daha çok huzura bürünmüş bir ruh haliyle ‘hayat ne ilginç’ diyebiliyorum şimdi. Önceleri böyle değildim. Ağustos ayı yaklaştıkça usuldan hissedilen, farkına vardırmadan sinsice büyüyen, büyüdükçe o acı günlerin kıyıda köşede kalmış, neredeyse unutulmuş ayrıntılarını da kum taneleri ve çakıl taşları gibi çıkarıp kendine…

Continue reading

Sevgi Pıtırcığı

Dakikalarca ses çıkarmadan karşılıklı oturuyoruz. Hangi şarkıyı temsil ettiği belirsiz birkaç piyano tıngırtısı dolduruyor arka planı. Gözümün ucuyla kafasının hareket ettiğini farkediyorum. Göz göze geliyoruz sonra. Işığa göre değişen ve hâlâ rengini tam olarak çıkaramadığım tılsımlı gözleri var. İçlerinde oyun havaları çalıyor gibi canlı ve samimiler. Gülümsüyorum. Hiç oralı olmayıp bakışlarını kaçırıyor ve sanki çalan…

Continue reading

Sessiz Ev

Karşı evlerde yanan mumlar gecenin zifiri karanlığında titreyerek parlıyorlardı. Çocuk, bir saatten fazladır salonun içinde fır dönüyor, ya koltuğa uzanıyor, ya da pencerenin önünde dikilip boş sokakları izliyordu. Birkaç dakika önce ışıklar gelmiş -hoppa diye ayaklanmasına fırsat kalmadan- geldiği gibi çat diye gidivermişti. “Aha da sinyali verdiler” diye sitem etmişti babası, “daha sabaha kadar gelmez cereyanlar.”…

Continue reading