Metrobüs durağındayım. Sabah saatleri zifiri bir karanlığın hükmünde. Niçin bu kadar erkenden gidiyorum işe? Ders yok, bir şey yok. Kaç sene olmuş, bak yedi seneyi aşkındır bu çileyi çekiyorum. Neyse işte 2020 senesine giriyoruz diyorum içimden. Vay be. Daha dün 2000 yılına girmemiş miydik? ‘Hayat kısa, kuşlar uçuyor’… Durduruyorum kafamın içinde yankılanan bu dizeyi. Bir…
Tag: komik
Sevgi Pıtırcığı
Dakikalarca ses çıkarmadan karşılıklı oturuyoruz. Hangi şarkıyı temsil ettiği belirsiz birkaç piyano tıngırtısı dolduruyor arka planı. Gözümün ucuyla kafasının hareket ettiğini farkediyorum. Göz göze geliyoruz sonra. Işığa göre değişen ve hâlâ rengini tam olarak çıkaramadığım tılsımlı gözleri var. İçlerinde oyun havaları çalıyor gibi canlı ve samimiler. Gülümsüyorum. Hiç oralı olmayıp bakışlarını kaçırıyor ve sanki çalan…
İlk Travma
Yattığı yerden kalkıp diğerine doğru yöneldi. Usulca yanına sokulmaya yeltendi önce. Bu hareketi diğerinin hoşuna gitmedi. Kulağına bir sır fısıldayacakmış gibi yaklaşıp dudaklarını boynunda gezdirmeye başladı. Diğerinin hırıltısı kesilince, dolanıp arkasına geçti ve olanca ağırlığıyla üzerine çöktü. İri vücudundan beklenmeyecek bir çeviklikteydi ve akıl almaz bir hızda inip çıkabiliyordu. Diğeri ise direnmenin daha çok acı…
PİSİ PİSİ
Bir adam tipinden hiç beklenmedik bir hareketle – at hırsızından hallice kendisi – duvarın üzerinde gördüğü kediyi sevmek için yolunu değiştiriyor. Gülümsüyorum elimde olmadan. O an dünya birkaç saniyeliğine güzelleşiyor. Havanın daha hoş koktuğunu duyuyor, geleceğin daha umut verici olduğunu filan hissediyorum bir an için. Sonbaharın ortasındayız; kaldırım taşlarının arasından çiçekler sökün ediyor birden. Kelebek…
Gamsız
Restorantın terasında tek başıma oturuyorum. Yemekler bitmiş, irili ufaklı boş ve kirli tabaklar var masada. Ekmek kırıntılarıyla dolu önüm. Parmağımı dilimle ıslatıp birkaçını ağzıma götürüyorum. (N’apıyorum, niye buradayım?) Benden başka müşteri kalmamış gibi. Hesabı istemeliyim o zaman. Ne kadar acaba zararım? Ne yedim, ne içtim hiç anımsamıyorum ki… Bunları düşünürken karşımda tüm endamıyla duruyor İstanbul.…
Sessiz Ev
Karşı evlerde yanan mumlar gecenin zifiri karanlığında titreyerek parlıyorlardı. Çocuk, bir saatten fazladır salonun içinde fır dönüyor, ya koltuğa uzanıyor, ya da pencerenin önünde dikilip boş sokakları izliyordu. Birkaç dakika önce ışıklar gelmiş -hoppa diye ayaklanmasına fırsat kalmadan- geldiği gibi çat diye gidivermişti. “Aha da sinyali verdiler” diye sitem etmişti babası, “daha sabaha kadar gelmez cereyanlar.”…
Pasif Voys
“Bir yardımcı olabilir misin abisi? İki gün sonra İngilizce sınavı var, takıldığı yerleri sana soracak müsaitsen. En çok da pasif foysta… Ne oğlum? Hah, pasif voysta kafası karışıyormuş” “Tabii. Gelsin bir bakalım” (Gelsin gelsin de, leş gibi bira kokuyorum be komşu teyze. Tam göbeğinde damladınız güzelim akşamın) “Sen geç otur canım, ben hemen geliyorum” diyip…
Like
Kapı kilidinin hızlıca açıldığını duyuyorum. Anahtarlarını şıngırdatması… Alelacele içeri girmesi.. Terlik giymeyip, çıplak topuklarını yere vurarak nefes nefese holde yürümesi… Kötü haber geliyor hissediyorum. Dizüstü bilgisayarımı kanepenin üzerine bırakıp ayakta karşılıyorum annemi. Hayrola anne kötü bir şey mi oldu, diyemeden başlıyor veryansına: “Kızım on beş dakika Hayriye hanım teyzenin çenesini çektim. Nesrin, oğlunun onlarca fotoğrafını koymuş…
Bilindik Ama Yeni
Aysun0872: e nasıl tanıycam seni? Corleone2011: kırmızı motosiklet ceketimi giyerim. Başka biri daha aynısını giyerse, napalım artık, kısmet diilmiş 🙂 Aysun0872: hahaha tamam valla Corleone2011: hem baktın beğenmedin tipimi, basar gidersin. Nasılsa kim olduğunu bilmiycem. Aysun0872: Aşkolsun ya, o nasıl laf 🙂 Kafenin kuytu, zor görülen bir köşesindeki masada oturmuş içinden ‘Orospu…orospu…orospu…’ diye sayıyordu kendine.…