Sevgi Pıtırcığı

Dakikalarca ses çıkarmadan karşılıklı oturuyoruz. Hangi şarkıyı temsil ettiği belirsiz birkaç piyano tıngırtısı dolduruyor arka planı. Gözümün ucuyla kafasının hareket ettiğini farkediyorum. Göz göze geliyoruz sonra. Işığa göre değişen ve hâlâ rengini tam olarak çıkaramadığım tılsımlı gözleri var. İçlerinde oyun havaları çalıyor gibi canlı ve samimiler. Gülümsüyorum. Hiç oralı olmayıp bakışlarını kaçırıyor ve sanki çalan parçanın sözlerini hatırlamaya çalışıyormuş gibi ciddi bir ifadeyle uzakta bir yere dikiyor gözlerini. Alınmıyorum. Ayraç olarak kullandığım başparmağımı elimdeki kitabın arasından çıkarıp belki bu sefer bir sayfadan fazla okuyabilirim iddiasıyla koltuğa gömülüyorum. Daha parağrafın sonunu getiremeden anlaşılmaz birkaç şey mırıldanıyor. Doğrulup ona doğru çeviriyorum bakışlarımı. Birkaç saniyelik sert bir bakışmadan sonra geniş bir gülümseme yayılıyor suratına. Zaten belirsiz gamzeleri gülerken şişen yanaklarında iyicene gözden kayboluyorlar. Buzdağlarını eritebilir bir gülüşü var ve beni her seferinde mutlulukla şişirilmiş bir balon gibi hissettiriyor. Ona söylemek istediğim o kadar çok söz var ki… Mesela yeni yıla onunla girdiğim ve gece yanımda yattığı için şükürler olsun demek istiyorum. Hayatıma girdiği ve güzelleştirdiği için teşekkür etmek istiyorum. Ama ne yazık ki beni anlayamayacağını biliyorum. Yine de, eğiliyorum ona doğru ve tüm nefesimle “seni çok seviyorum” diye bağırıyorum. Gülümsemesi daha da artıyor. Yüzümü yüzüne yaklaştırıyor ve bu sefer sakince tekrarlıyorum: “seni çok seviyorum”. Yanağı yanağımda artık. Ağzının kenarına bir öpücük konduruyorum. Sonra diğer kenarını öpüyorum. Dudaklarımı kaldırmadan duruyorum öylece. Göz bebeklerimiz değiyor sanki birbirlerine. Öylece gülüşerek bakışıyoruz. Ciddileşiyor aniden. Bacaklarının oynadığını ve vücudunun garip devinimini farkediyorum ama artık çok geç.

İstemsizce çığlık atarak ayağa dikiliyorum.
Piyanonun sesi kesiliyor ve içeriden telaşla koşarak çıkan eşim n’oldu diye bağırıyor. “N’olacak?! Ağzıma kustu kerhaneci” diyerek elimdeki mendile tükürüyorum. ”Ta kaç saat önce emdi lan. Bu neyin kusmuğu?”
“Yok tükürerek olmayacak” diyorum, “gidip ağzımı çalkalamalıyım.”

Leave a Reply

Discover more from

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading