Turgut Bey

Ağlamasını duyuyorum. Saat sabahın neredeyse beşi. Bitkin bedenimi artık kaldıramayacağıma inandığımdan yattığım yerden pışpış sesleri çıkararak tekrar uyutmaya çalışıyorum. Her pışpışla sesi azalıyor ve kısa bir süre sonra derinden nefes alış verişi geliyor kulağıma. Kırk beş dakika daha uyayabilirim diye sevinirken ansızın anımsıyorum: ‘Yarın son gün… Ama yarın gelmeyebilir… O zaman üşenmeyip bugün konuşmalıyım… Ya…

Continue reading

Zen Alaturka

Metrobüs durağındayım. Sabah saatleri zifiri bir karanlığın hükmünde. Niçin bu kadar erkenden gidiyorum işe? Ders yok, bir şey yok. Kaç sene olmuş, bak yedi seneyi aşkındır bu çileyi çekiyorum. Neyse işte 2020 senesine giriyoruz diyorum içimden. Vay be. Daha dün 2000 yılına girmemiş miydik? ‘Hayat kısa, kuşlar uçuyor’… Durduruyorum kafamın içinde yankılanan bu dizeyi. Bir…

Continue reading

Birinci Yaş

Bugün oğlum Emre’nin birinci yaş günü. Günün anlamına değinecek birkaç şey yazmak istedim ama dağarcığımdaki üç beş çelimsiz sözcükle kurulan cümleler konunun ağırlığını kaldıramayınca biraz ağlak bir metin oldu. Hemen sildim çünkü komik olsun istiyordum. Tekrar tekrar yazdım ve sildim, başaramadım. Bir sürü şey demek istiyordum aslında. Bulaşıcı bir gülüşü var diyecektim örneğin. Nasıl uyuşmuş…

Continue reading

Dönüşüm

1 Ağustos günü vefat etmişti babam. 20 sene geçmiş ardından. Üzüntüye değil, daha çok huzura bürünmüş bir ruh haliyle ‘hayat ne ilginç’ diyebiliyorum şimdi. Önceleri böyle değildim. Ağustos ayı yaklaştıkça usuldan hissedilen, farkına vardırmadan sinsice büyüyen, büyüdükçe o acı günlerin kıyıda köşede kalmış, neredeyse unutulmuş ayrıntılarını da kum taneleri ve çakıl taşları gibi çıkarıp kendine…

Continue reading

Siz > Sen

‘Daha düzeyli bir toplumda yaşamak istiyorsak ilk önce kendimizden başlamalıyız’ gibi paylaşımlar görüyoruz ya sosyal medyada… (Gandhi’den araklanan) Peki hiç davranışlarımızı gözden geçirip, o istediğimiz topluma uygun davranıp davranmadığımızın dürüst bir muhasebesini yapıyor muyuz? Mesela en basitinden başkalarına nasıl hitabet ettiğimize hiç dikkat ediyor muyuz? Tanımadığımız kişilerle iletişimdeyken istisnasız ‘sen’ değil de ‘siz’ kişi zamirini…

Continue reading

Sevgi Pıtırcığı

Dakikalarca ses çıkarmadan karşılıklı oturuyoruz. Hangi şarkıyı temsil ettiği belirsiz birkaç piyano tıngırtısı dolduruyor arka planı. Gözümün ucuyla kafasının hareket ettiğini farkediyorum. Göz göze geliyoruz sonra. Işığa göre değişen ve hâlâ rengini tam olarak çıkaramadığım tılsımlı gözleri var. İçlerinde oyun havaları çalıyor gibi canlı ve samimiler. Gülümsüyorum. Hiç oralı olmayıp bakışlarını kaçırıyor ve sanki çalan…

Continue reading

İlk Travma

Yattığı yerden kalkıp diğerine doğru yöneldi. Usulca yanına sokulmaya yeltendi önce. Bu hareketi diğerinin hoşuna gitmedi. Kulağına bir sır fısıldayacakmış gibi yaklaşıp dudaklarını boynunda gezdirmeye başladı. Diğerinin hırıltısı kesilince, dolanıp arkasına geçti ve olanca ağırlığıyla üzerine çöktü. İri vücudundan beklenmeyecek bir çeviklikteydi ve akıl almaz bir hızda inip çıkabiliyordu. Diğeri ise direnmenin daha çok acı…

Continue reading

PİSİ PİSİ

Bir adam tipinden hiç beklenmedik bir hareketle – at hırsızından hallice kendisi – duvarın üzerinde gördüğü kediyi sevmek için yolunu değiştiriyor. Gülümsüyorum elimde olmadan. O an dünya birkaç saniyeliğine güzelleşiyor. Havanın daha hoş koktuğunu duyuyor, geleceğin daha umut verici olduğunu filan hissediyorum bir an için. Sonbaharın ortasındayız; kaldırım taşlarının arasından çiçekler sökün ediyor birden. Kelebek…

Continue reading

Gamsız

Restorantın terasında tek başıma oturuyorum. Yemekler bitmiş, irili ufaklı boş ve kirli tabaklar var masada. Ekmek kırıntılarıyla dolu önüm. Parmağımı dilimle ıslatıp birkaçını ağzıma götürüyorum. (N’apıyorum, niye buradayım?) Benden başka müşteri kalmamış gibi. Hesabı istemeliyim o zaman. Ne kadar acaba zararım? Ne yedim, ne içtim hiç anımsamıyorum ki… Bunları düşünürken karşımda tüm endamıyla duruyor İstanbul.…

Continue reading

Kriz Anı

İyiden iyiye yorulmuştu evin içinde o yana bu yana dönüp durmaktan. Kendini güçlükle bırakabildi salondaki kanepeye. Bütün oda; duvarlar, vitrin, sehpa onunla eğlenirmiş gibi dönüyordu sanki. ‘Nedir ulan bu, n’oluyor böyle fırıl fırıl’, diye bağırmak istedi; tıkandı sesi boğazına. Göğsü, her bir taraftan bir sürü el bastırıyormuş gibi sıkışıyor, havayı iştahla,sonuna kadar solusa da  ciğerlerini…

Continue reading